Özellikle büyük miktarlardaki verinin doğru analiz edilebilmesinde verinin görselleştirilmesinin büyük payı var. Örnek olarak Türkiye’nin 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’ni ele alalım. Hemen hemen bütün basın kuruluşlarında il bazında sonuçlar sunulduğu için şehirler arasında çok keskin bir hat varmış izlenimi uyanır, örneğin bir gazetenin sitesinden görebileceğimiz standart harita şudur:
Projective geometry (sanırım türkçe tasarı geometri olarak geçiyor) geometrinin izdüşümlerle ilgilenen alanı. Eğer kafanızda geometrik bir soru varsa ve bu soru uzunluklardan bağımsız ise muhtemelen cevabını projektif geometri veriyordur: örneğin iki doğrunun paralel olup olmadıklarının, ya da üç boyutta iki düzlemin kesişiminden oluşan doğrunun bi noktadan geçip geçmediği projective geometri ile çözersiniz.
Aşağıda projektif geometrinin aslında niçin önemli olduğundan biraz bahsettim. Okullarda bilim ve matematik öğretimi üzerine makalelerin basıldığı School Science and Mathematicsdergisinin 1928 baskısında projective geometrinin liselerde öğretilmesinin gerekliliği savunuluyor, uygulayan ülkeler de var sanırım.
Ekteki video’da Nima Arkani Hamed’in 11 saatlik konuşması var (tek parça değil elbette ).Konuşmasının 56. dakikasından itibaren 1 saat projektif geometri anlatıyor, çok güzel ve yalın anlatıyor: lise bilgisiyle izleyip anlamak mümkün, vakit bulduğunda herkese tavsiye ederim!
Apparently a dude managed to stay awake for more than 11 days and got the Guinness record for that! Name is Randy Gardner, and this is the relevant wikipedia article.
In the outstanding thesis of Benjaming D. Hennig, following picture is given: It shows how the world would look like if each country has geographic area proportional to its population. This is an example of contiguous cartogram and he discusses these more in his thesis, which is also published as a book, see Rediscovering the World
Güven duygusu, 1. dünya savaşında savaş ortasında ansızın bir barış, ve sosyal medya… Hepsini çok güzel harmanlayan şu kısa oyuna/derse mutlaka bir göz atın!
Fizikte (özellikle parçacık fiziğinde) genel olarak bir kabulümüz vardır: Makroskopik düzeyden mikroskopik düzeye gittikçe daha temel modellerle uğraşırız. Bir başka deyişle, daha büyük seviyeler daha küçük seviyelerle açıklanabilir: günlük gözlemlediğimiz cisimler moleküllerle, moleküller atomlarla, atomlar parçacıklarla vs vs diye de gider.
Bu yaklaşımın daha büyük çaplısına kabaca reductionism deniyor, ve ne kadar geçerli olduğu, özellikle de bilimler-arası geçerliliği (örneğin kimya fiziğe indirgenebilir mi?) tartışılan bir şey. Özellikle yüksek enerji teorik fizikçileri (parçacık, sicim vs) egolarını reductionism ile tatmin etmeye meyilli oluyor, o yüzden Anderson’ın yayınlandığı zaman büyük sansasyon getirmiş “More is different” makalesine en çok tepki verenler arasında yüksek enerji fizikçileri var (Bilmeyenlere bu makaleyi baya tavsiye ederim) Devamı…